37. Ahilik Haftası
Kültür ve Turizm Bakanlığı koordinatörlüğünde 02/07/1988 tarih ve 19860 sayılı Ahilik Kültürü Haftası Kutlamaları yönetmeliği çerçevesinde 1988 yılından itibaren bir il merkez olmak üzere toplam 26 ilde kutlanan Ahilik Kültürü Haftası Kutlamaları 2008 yılından itibaren ilgili bakanlık olan Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından çıkarılan ve 13/08/2008 tarih ve 26966 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Ahilik Haftası Kutlamaları Yönetmeliği gereğince Ahilik Haftası olarak kutlanılmaya başlanmıştır. Kırşehir’de merkez kutlamalar olmak üzere 81 ilimizde Ekim ayının 2. Pazartesi günüyle başlayan hafta boyunca kutlamalar devam etmektedir.
Kutlamalar kapsamında çeşitli etkinliklerle Ahilik Haftasını okulumuzdaki öğrencilerimizle birlikte kutladık. Ahilik ile ilgili olarak öğrencilere bilgilendirmelerde bulunuldu ve hafta boyunca panolarda bilgilendirme afişleri asıldı. Etkinliklerle ilgili görseller ve Ahilik ile ilgili genel bilgilere sayfamızdan ulaşabilirsiniz.
Etkinlik Görselleri
1. TARİHTE FÜTÜVVET VE AHİLİK İLİŞKİSİ
Ahilik 13-19. yüzyıllar arasında Anadolu’da yaşayan halkın sanat ve meslek alanında yetişmelerini sağlayan, onları ahlaki yönden yetiştiren, çalışma yaşamını iyi insan meziyetlerini esas alarak düzenleyen bir örgütlenmedir. İyi ahlakın, doğruluğun, kardeşliğin, yardımseverliğin kısacası bütün güzel meziyetlerin birleştiği bir sosyo-ekonomik düzen olan Ahilik,
§ Ahlak
§ Eğitim - Bilim
§ Teşkilatlanma
§ Kalite – Standart
§ Üretici - Tüketici İlişkisi
§ Denetim
vb. konularda yaşadığı dönemin toplumsal yapısını düzenlemiş ve yeterli olmuş bir sistemdir.
Esnaf ve sanatkar camiasının tarihine baktığımız zaman “Ahilik” ile Fütüvvet”in önemli bir yer tuttuğunu görürüz. Çünkü bu iki kuruluş ve düzen çok uzun yıllar osmanlı toplumunun belirleyici öğeleri olmuşlardır.
Konu üzerinde araştırma yapmış olan batılı organizatörler Ahiliğin kökenlerini, Doğu’ da özellikle Araplar arasında gelişmiş olan Fütüvvet Teşkilatına dayarlar. Ancak yine de Ahiliğin Fütüvvetten bir hayli değişik, Anadolu Türklerine özgü bir kuruluş olduğunda birleşirler.
Eldeki kaynaklardan edinilen bilgilere göre Anadoludaki Ahilik doğudaki fütüvvetçiliğe benzer bir kuruluş olarak görülmektedir. Bir başka deyişle, fütüvvetçilik Anadolu’da birtakım değişikliklere uğramış, yeni bir takım nitelikler kazanmış ve Ahilik olarak anılmaya başlanmıştır. Kaynaklarda değişik yorumlara raslanmakla beraber Ahiliğin fütüvvetçilikten etkilendiği, bazı temel kurallarını fütüvvetçilikten aldığı konusunda hemen herkes hemfikirdir.
Ahiliğin tarihine şöyle bir baktığımızda fütüvvetçilikle yanyana anıldığı ya da bu iki kavramın çoğu kez birbirleriyle açıklandığını görürüz. Bu sebeple fütüvvetçiliğe çok özet olarak değinmekte yarar olduğunu sanıyorum.
Daha önce de belirtildiği gibi fütüvvetçilik daha çok kişisel yeteneklere ve askeri niteliklere önem vermiştir. Fütüvvet eli açıklık, yiğitlik, gözü peklik, yardımseverlik yani olgun kişilik olarak tanımlanır. Kuran-ı Kerim’de İbrahim Peygamberden, Tanrının birliğine inanan, putları kıran ve azgın Nemrut’a karşı çıkan bir “feta” olarak bahsedilir. Burada övgüye değer olan onun yiğitliği, mertliğidir.
Fütüvvetçiliğin ortaya çıkış biçimiyle daha sonra aldığı şekil arasında büyük bir tezat vardır. Tarihsel olarak bu gelişme şu şekilde cereyan etmiştir: Abbasiler soyu iktidara geçtiğinde, güçlü askeri birlikleri olmasına karşın, bir tepki olarak, halk arasında bazı kuruluşlar ortaya çıkmıştır. Bu kuruluşlar örgütlenmişler, kanun tanımayan haydutlar olarak isimlendirilmişlerdir. Bunlardan, özellikle Ayyarlar, devlet gücünün azaldığı zamanlarda ortaya çıkmış, silahsız, yalnız taş ve sopalarla saldırılar düzenlemişlerdir. Bununla beraber, bu kuruluşların, zaman zaman, halifelerin,askeri valilerin ve güvenlik kuvvetleri başkanlarının hizmetlerine girdikleri görülmüştür. Bu kanun dışı örgütler, 10. yüzyıldan12. yüzyıla kadar çıkardıkları karışıklıklarda büyük başarılar elde etmişlerdir. Ancak, güçlü hükümdarlar ve üç büyük Selçuklu Hükümdarı Tuğrul Bey, Alpaslan ve Melikşah zamanlarında hemen hemen hiçbir faaliyette bulunamamışlardır.
İşsiz ve güçsüz kişilerden oluşan bir topluluk mensupları, devlet hizmetinde, özellikle güvenlik teşkilatında görev almak istemişlerdir. Özellikle, asker ve güvenlik güçlerinin yetersiz olduğu yer ve zamanlarda, onların hizmetlerinden yararlanılmıştır.
Bunun sonucu olarak, sözkonusu kişiler ahlaki bir disiplin altına girmişlerdir. Önceleri fütüvvetçi kuralları olarak bilinen yiğitlik ve eliaçıklık faziletleri, zamanla, fütüvvetçi kuruluşların ortak nitelikleri olmaya başlamıştır. Bu tür kuruluşları birleştiren fütüvvetçilik, zamanla bir meslek ve sanata bağlı bulunması gerekli olmayan, içlerinde tasavvuf erbabının ve öteki tarikat birliklerinin de yer aldığı belirli zamanlarda ve belli amaçlar için biraraya toplanabilen bir teşkilat haline gelmiştir. Üyelerin öğrenmeleri ve uymaları gereken kurallar, fütüvvetname denen, tüzük niteliğindeki kitaplarda toplanmıştır.
Bu eserler, 12. yüzyıldan sonra, esnaf ve sanatkarlara belirli ahlak kuralları ve mesleki bilgiler vermek için kullanılacak tüzükler haline getirilmiştir. Bu nedenle, Osmanlı esnafının bağlı olduğu prensiplerin esasını fütüvvet teşkilatında aramak gerekmektedir. Ahi töre ve törenleri ile örgüte giriş kurallarını kapsayan Ahi yönetmeliği niteliğindeki eserlere fütüvvetname adı verilmiştir. Anadolu’da Ahilik adı ile bilinen teşkilat, önceleri fütüvvetçilik örgütü halinde faaliyet göstermiştir. Ahiliğin temeli olan fütüvvetçilik, 10. yüzyıldan başlayarak, örgütlenmeye başlamıştır. Daha öncede belirtildiği gibi, fütüvvet Arapça bir sözcüktür ve tasavvufa dayanmaktadır. Fütüvvetin aslı, kişinin, başkasının işinde olması ve onların işini takip edip, gözetmesidir.
Bilindiği gibi, islamın ilk fütüvvet örgütleri, Ahilerden farklı olarak, bir meslek örgütü değildir. İçlerinde bir çok zenaatçı bulunsa bile, birlikte yiyip içmek, eğlenmek, dans etmek, spor yapmak amacı güden gençlik örgütleridir. Örgüt üyelerinin meslekleri ile ilgilenilmez. Mesleki örgütlenme varsa bile, çok gevşektir.
Anadolu’nun Türklerin ikinci anayurdu haline gelişi 11. yüzyılın ikinci yarısı başlarındadır. Asya’dan göç eden sanatkar ve tüccar Türklerin yerli tüccar ve sanatkarlar karşısında tutunabilmeleri ve yaşayabilmeleri, aralarında bir örgüt kurmalarını gerektirmiştir. Ayrıca Türkler bu örgüt yardımıyla, sağlam, dayanıklı ve standart mal yapabileceklerini düşünmüşlerdi. İşte bu zorunluluk, dini ahlaki kuralları fütüvvetnamelerde zaten mevcut olan esnaf ve sanatkarlar dayanışma ve kontrol örgütünün, yani Ahiliğin kurulması sonucunu doğurmuştur. Öte yandan, deri işçilerinin ve Ahiliğin piri olan Ahi Evran’ın Anadolu’ya gelişi de bu tarihlere rastlamaktadır.
Ahi sözcüğü de Arapça’dır ve “kardeşim” demektir. Ancak bazı yazarlar Ahi sözcüğünün Türkçe’de cömert, eli açık, yiğit anlamına gelen “akı” sözcüğünden geldiğini ileri sürmektedirler. Anadolu’da Türk kurum ve terimlerinin fazlalaştığı bir dönemde “akı”nın Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi”ye dönüştürüldüğü düşünülmektedir. Terim olarak Ahilik, Anadolu’da 13. yüzyılda kurulu, belli kurallarla işlemiş esnaf ve sanatkarlar birliğini ifade etmektedir. ahlakla sanatın uyumlu birleşiminden oluşan ahilik, örgüt olarak Anadolu’da 13. yüzyılda Ahi Evran tarafından kurulmuştur.
2. AHİ EVRAN
Ahi Evran’ın hayatı ve kişiliği üzerinde araştırmacıların farklı görüşleri vardır. Ahi Evran’ın deri işçiliği ve teşkilatında çok başarılı bir kişi olduğu, belgelerden anlaşılmaktadır. Ahi Evran, yüzyıllardır savaşçılık ve dini, ahlaki bilgiler vermekte büyük ve önemli görevler yerine getirmiş olan fütüvvet teşkilatından ve fütüvvetnamelerden yararlanarak, ahi teşkilatını kurmuştur. Ahi Evran, ahlakla sanatın ahenkli birleşimi olan ahiliği çok itibarlı bir duruma getirmiştir. Böylece, ahilik yüzyıllarca bütün esnaf ve sanatkarlara yön vermiş, onların işleyişini düzenlemiş, yeniçeri teşkilatının kuruluşunda, önemli rol oynamış, devlet adamları bu kuruluşa girmeyi şeref saymışlardır.
Osmanlı İmparatoru Orhan Gazi, bir Ahidir ve Ahilerin adları yanında kullandıkları lakaplardan biri olan “ihtiyarüd-din” lakabını kullanmıştır. Aynı şekilde Sultan I.Murat’ın da Ahi olduğu ifade edilmektedir. Ahi Evran, halkın ekonomik durumunu iyileştirmek, meslek sahibi olmasını ve din sömürüsünden kurtarmak için çalışmıştır. İşe ayakkabıcı ve saraç esnafını teşkilatlandırmakla başlamıştır. Kısa zamanda üstün becerisi, ahlaki sağlamlığı ve hakseverliği ile büyük bir ün ve saygı toplamıştır. Kurduğu teşkilatın başkanı, Ahi Babası olmuştur.
3 . AHİLİĞİN OSMANLI ESNAF VE SANATKAR FAALİYETLERİNİ DÜZENLEMESİ
Ahilik, tarihi ve sosyo-ekonomik zorlukların ortaya çıkarıldığı bir Türk esnaf birliğidir. Bu birliklere 14. ve 15. yüzyıllarda, batıdaki kuruluşların etkisinin olduğu düşünülebilir. Ancak, Ahi kuruluşları daima çevresel ve toplumsal karakterini korumuş, üretici ve tüketici ilişkilerini en iyi şekilde düzenlemeyi amaç edinmişlerdir.
Bu kuruluşların temelleri, o kadar sağlam atılmış, kuralları zamanının ve toplumun gereklerine ve gerçeklerine o kadar uyarlanmıştır ki, bu sonradan, il ve ilçelerin belediye hizmetleri ve bu hizmetlerin denetimi için örnek alınmış, narh ve nizamnameler ya da kanunnameler şeklinde resmileştirilmiştir.
Osmanlılarda standartlara uymayarak, düşük kaliteli mal ve hizmet üreten esnafa çeşitli cezalar verilmiştir. Bu dönemde günümüzde bile tam olarak uygulanamayan kalite, standart, üretici-tüketici ilişkileri çok kesin kurallarla belirlenmiştir.